EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT POLİTİKA 

BİR ALTINLA ÜÇ MECİDİYE PARA GERİYE BIRAKTIĞI TEK SERVETTİ

Üniversitede bir sınavda “Bonus Sorular” adı altında Adana’ya dair sorular sormuştum. Bunlardan bir tanesi de Ziya Paşa ile ilgiliydi ve Ziya Paşa’nın mezarının bulunduğu yeri sormuştum. Maalesef 300’ü aşkın üniversite öğrencisinden sadece 10’a yakını bu soruya doğru yanıt verebilmişti. Adana’da yaşayıp Ziyapaşa Bulvarı’nı duymayan, bilmeyen yoktur. Yine Adana’da yaşayıp Küçüksaat, Büyüksaat, Eski Vilayet yönünde otobüsle, dolmuşla seyahat etmeyen nerdeyse yok denecek kadar azdır. Büyüksaat’i geçer geçmez yolun sol tarafında Ziya Paşa’nın karakteri gibi biraz mahzun, biraz kederli ve sessiz bir park, parkın içinde de bir anıt mezar size bakar ve görülmeyi bekler. Bu mezar büyük şair, yazar ve Adana Valisi Ziya Paşa’ya aittir.

Peki, kimdir Ziya Paşa?

Ziya Paşa; 1825 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Galata Gümrüğünde kâtiplik yapmaktaydı. Bir yandan Beyazıt Rüştiyesini bitirirken diğer yandan özel derslerle Arapça ve Farsça öğrendi. Otuzlu yaşlarında güvenini kazandığı Reşit Paşa’nın yardımıyla saraya kâtip olarak girdi. Bu dönem, Fransızcayı öğrendiği ve ilerlettiği dönem oldu. Fransızcayı öğrenmesi ona Batı dünyasını yakından takip etme ve Batı edebiyatının örneklerini okuma, çevirme şansı verdi.

Meşrutiyet yönetimini gerçekleştirmek üzere kurulan Yeni Osmanlı Cemiyeti’ne girmesi ve toplantılarına katılmasının haberleri bir süre sonra saraya da ulaştı. Ali Paşa’nın sadrazamlığı sırasında saraydan uzaklaştırıldı; Kıbrıs-Amasya Mutasarrıflıkları ile Meclis-i Vala Üyeliği gibi memurluklarda çalıştı. İkinci kez Kıbrıs Mutasarrıflığına atandı ve İstanbul’dan uzaklaştırılmak istendi. Ziya Paşa, bunun üzerine Namık Kemal’le birlikte Paris’e kaçtı. Ziya Paşa ve Namık Kemal’i taşıyan Frensie Vapuru Sarayburnu’dan Marmara’ya geçerken Ziya Paşa, İstanbul’a bakar ve ardında bıraktıklarını düşünerek “Vatan-me’lûf olanlar bî-sebeb terk-î diyâr etmez/ Zarûretsiz cihanda kimse gurbet ihtiyâr etmez” beytini okur.

Paris günlerini Londra günleri takip eder ve Yeni Osmanlıların muhalif yayın organı olarak burada Hürriyet gazetesini Mustafa Fazıl Paşa, Namık Kemal ile beraber çıkarırlar. Ziya Paşa ve Namık Kemal gazetede zaman zaman farklı düşüncelerde yazılar yazsalar da ikisinde de ortak olan yan; Montesquieu, Rousseau, Voltaire gibi Fransız devrimci yazarların yoğun etkisinin görülmesidir. Bu etki, yazdıkları makale ve şiirlerinde ana tema olarak zulme, haksızlığa, hırsızlığa, geriliğe karşı şiddetli bir dille mücadele verme şeklinde yansır. Bu anlamda o güne kadar yaygın kabul gören “Sanat için sanat” anlayışı yerine “Toplum için sanat” anlayışını benimsemişlerdir.

Londra günlerini kısa süren Cenevre günleri takip etti ve Ziya Paşa, Ali Paşa’nın ölümü üzerine İstanbul’a 1871 yılında geri döndü. Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden sonra 1876’da Maarif Müsteşarı oldu. Abdülhamid Dönemi’nde de Kanun-ı Esasi’nin hazırlanmasında yine Namık Kemal ile beraber görev aldılar. Ancak yeni kurulacak meclise halk tarafından milletvekili seçileceği söylentileri gazeteler tarafından da dile getirilmeye başlanınca bu durumdan hoşlanmayan saray 1877’de vezir rütbesi vererek Ziya Paşa’yı Suriye Valiliğine tayin etti. Bir anlamda rütbe verilerek İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Suriye’nin o dönemki durumu çok karışıktı. O dönem bir yandan Arap, Dürzî, Marunî gibi unsurlara; diğer yandan dinsel açıdan Müslümanların, Hıristiyanların ve Musevilerin yoğun çekişmesine sahne olmaktaydı. Ziya Paşa düzen sağlamaya çalışırken bu grupların hiçbirine yaranamadı. Görevden alınması için yerli-yabancı unsurlar baskı yaptılar ve Suriye Valiliği sadece 3,5 ay sürdü.

Ziya Paşa’nın daha sonraki valilikleri de çok uzun sürmeyecekti. Suriye sonrası atandığı Konya Valiliği de ancak bir yıl sürdükten sonra 1878 yılında Adana Valiliğine tayin edildi. Adana’ya yorucu bir yolcukla geldi ve hemen ertesi gün de sabah Türk memurların, öğleden sonra yabancı devlet konsolosluklarının ve azınlık temsilcilerinin tebriklerini kabul ederek göreve başladı. Göreve başladığı ilk cuma günü halk geçeceği yolu doldurmuştu ve Ziya Paşa’yı görmek istiyordu. Ulu Camii imamı ve müezzini camide Ziya Paşa’ya ayrı bir yer ayırarak oraya da ipekli seccade serdiler. Ziya Paşa ayrılan bu yere gitmedi ve cemaatle beraber saf tuttu. Görev süresince kamu hizmeti sunan memurların iyi yetişmesine yönelik faaliyetlerde bulundu. Devlet dairlerinde açılan Fransızca kurslarına katılımı zorunlu tuttu. Ders vermek üzere hocalar İstanbul’dan Adana’ya getirildi. Memurlar kurslara sabahları işe başlamadan önce gidiyorlardı. Bu dönemde Seyhan Nehri üzerindeki Seyhan Köprüsü ve Ceyhan Nehri’nin üzerinde bulunan Misis Köprüsü’nün tamiri gerçekleştirildi. Yerel basına öncülük etti, vilayet matbaasının kurulmasını sağladı. Gülek nahiyesinde bir rüştiye mektebi açtırması o dönem için sıra dışı bir olaydı. Belki de Ziya Paşa’nın Adana’ya damga vuran hamlesi tiyatro yoluyla oldu. Tiyatro binası inşası emrini verdikten hemen sonra burada oyun sergilenmek üzere İstanbul’dan bir heyet getirdi. Tiyatroda oynanmak üzere Fransızcadan piyes tercüme etti. Sıra dışı bir şekilde oynanacak oyunların provalarına bile katıldı. Memurlara tiyatro izlemeleri mecbur tutulurken halka bu şekilde örnek teşkil edeceği düşünülüyordu. Ancak her yenilik gibi Ziya Paşa’nın bu yenilikçi hamlesi de zaman zaman tepkiyle karşılandı ve hakkında yazılar yazıldı. Hatta ölümünden sonra bile bu tiyatro konusundaki harcamalar soruşturmaya konu oldu.

11 ay 27 gün Adana Valiliği yapmasına karşın Adanalıların saygınlığını kazanmayı başarmıştı. Adana Valiliği yaşam mücadelesinde olgunluk dönemini yaşadığı ama bir o kadar da fiziksel olarak yıprandığı ve sağlık sorunlarıyla uğraştığı döneme denk gelmişti.

1880’nin baharında hastalığı ilerledi. Mayıs ayı başında yatağa düştü ve son on beş gününde evden bile çıkamadı. 17 Mayıs 1880’de ikindi üzeri yaşama gözlerini yumduğunda Adana’dan İstanbul’a uzanan geniş coğrafyada çok insan derin bir üzüntü yaşadı. Adanalıların kalabalık katılımı ile Ulu Camii Mezarlığına gömüldü. Maceralı ve yorucu bir yaşam Adana Valisi sıfatıyla son bulmuştu. Öldüğünde Ziya Paşa’nın cüzdanından çıkan bir altınla üç mecidiye para geriye bıraktığı tek servetti. Zaten bir beytinde de bugünkü dile çevirirsek şu anlama gelen sözleri anlamlıdır:

Gökyüzünden yağmur yerine inci ve mücevher yağsa talihsiz olanın bahçesine bir damlası bile düşmez.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar